Ağız, el ve ayaklarda ağrıya neden olan, içi su dolu kabarcıklar ve kızarıklıklarla seyreden ‘el ayak ağız hastalığı’ bugünlerde çok yaygın… Tüm yaş gruplarında görülebilmesine rağmen daha çok çocukları hedef alıyor. Peki bu hastalık nasıl bulaşıyor? Korunmak için neler yapmak gerekiyor? Uzmanlar hurriyet.com.tr’ye anlattı.
‘Koksaki virüs A16’ ve ‘enterovirüs 71’ olarak adlandırılan iki virüsün bulaşmasıyla meydana gelen el ayak ağız hastalığı, yetişkinleri de etkileyebilmekle birlikte özellikle küçük çocuklar arasında yayılıyor.
‘DAHA ÇOK 10 YAŞ ALTI ÇOCUKLARI HEDEF ALIYOR’
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Tıraş, “El ayak ağız hastalığı; kızamık, kızamıkçık ve kabakulak gibi çocukluk çağı aşılarının yapıldığı toplumlarda en sık görülen döküntü hastalıklarının başında geliyor. Son zamanlarda sıkça karşılaşmaya başladık. Çünkü bu hastalık özellikle ilkbahar ve yaz aylarında salgınlara neden olur. Bu nedenle bu mevsim hastalık görülme sıklığının arttığı bir dönem. Fakat bu yıl sayı biraz daha arttı” dedi.
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kuşoğlu ise el ayak ağız hastalığının 10 yaş altı çocuklarda sık görüldüğünü ve bulaşıcı olduğunu hatırlatarak, “Bu viral hastalık ülkemizde her zaman karşımıza çıkan ve pandemi gibi bir durum yaratması beklenmeyen enfeksiyonlardan biri. Yaz aylarında daha sık görüldüğü için bu günlerde karşımıza daha fazla çıkmaya başladı” ifadelerini kullandı.
BELİRTİLERİ NELER?
Dr. Ülkü Tıraş, hastalığın halsizlik, ateş ve lenf bezlerinde büyüme şeklinde ortaya çıktığını vurgulayarak “Bu klinik bulguları takiben ağız içinde, el ve ayakların sırt bölümünde küçük kırmızı ve içi su dolu kesecikler halinde döküntülerle kendini gösterir. Dil içinde damak ve diş etlerinde döküntü olmaz ama ağız içinde ülser lezyonlar şeklinde bulunur. Ağız içindeki ve derideki döküntüler ağrılıdır. Döküntüler ortaya çıktıktan sonra da ateş düşer” dedi.
‘SU ÇİÇEĞİ İLE KARIŞTIRILIYOR’
“Döküntünün karakteristik özelliği ise ellerde, ayaklarda oluşması ve genellikle de kabarık ve içinin sıvı dolu olması” diyen Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kuşoğlu, “Bu nedenle hastalık, kimi zaman suçiçeği ile de karıştırılıyor” dedi ve ekledi:
“El ayak hastalığı, daha çok çocuk yaş grubunu etkilese de ev içinde anne ve baba gibi çevresindeki erişkinlere de bulaşarak benzer şekilde ağız içi yaralar yapar. Ayrıca el ve ayaklarda ağrılı yaralara yol açan enfeksiyonu erişkinler de geçirebilir.”
‘DÖKÜNTÜLER ÇIKMADAN ÖNCE BULAŞTIRICILIK İKİ GÜN ÖNCE BAŞLIYOR’
“Hastalık damlacık enfeksiyonuyla bulaşıyor” diyen Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kuşoğlu, “Hasta kişinin hapşırması ve öksürmesiyle, tükürükle, lezyonların olduğu deriye yakın temasla ve idrar-dışkı yoluyla bulaşabiliyor” dedi.
Dr. Ülkü Tıraş ise hasta kişiyle aynı ortamda olmanın bile bulaşıcılık faktörü olabileceğini belirterek, “Kuluçka süresi dört gün, döküntüler çıkmadan önce de bulaştırıcılık iki gün önce başlıyor” ifadelerini kullandı.
HASTALIKTAN KORUNMANIN EN ETKİLİ YÖNTEMİ NEDİR?
Bu konuda dikkat edilmesi gereken en önemli unsurun hijyen olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Hülya Kuşoğlu, “Ellerin sık sık yıkanması, kirli ellerin ağıza ve yüze sürülmemesi çok büyük önem taşır. Gerekli hijyen ve temizlik kurallarına uyulması durumunda El Ayak Ağız Hastalığı riski azalır. Eğer çocuk hasta olduysa lezyonlar kuruyuncaya kadar kreşe ya da kursa gönderilmemeli” dedi.
Hastalığa dair güvensiz alanlara değinen Dr. Ülkü Tıraş, “Çocukların ortak kullanım alanlarında ekstra özenli olmak son derece önemlidir. Özellikle oyun yerleri, parklar ve havuz benzeri alanlar bulaşıcılık için riskli” ifadelerini kullandı.
NASIL BİR TEDAVİ UYGULANIYOR?
Bu noktada akla gelen en önemli soru nasıl bir tedavi yöntemi uygulandığı…
Bu soruma Dr. Ülkü Tıraş, “Hastalığın özel bir tedavisi yok” yanıtını verdi ve şu önemli bilgilerin altını çizdi:
“Oluşan yaralar kendiliğinden iyileşir. Kabuklanana dek bulaştırıcılığı devam eder. Fakat ağır seyreden formları komplikasyonlara yol açabilir. Özel tedavi gerektiren komplikasyonlara örnek olarak beyin tutulumu, nörolojik tutulum, akciğerde sıvı toplanması ve akciğer kanamaları verilebilir. Bu gibi özel ve ağır klinik bulgularda komplikasyona yönelik spesifik tedavi yapılması gerekebilir.”
Kaynak: Hurriyet